Yönetmenliğini Serdar Biliş’in üstlendiği oyunun yazarı Selin Cankı Ceylan. Oyunda Ayta Sözeri, Tilbe Saran, Necip Memili, Bora Akkaş, İdil Sivritepe, Bedir Bedir, Orkuncan İzan, Bilge Çınar, Kerem Arslanoğlu, Öyküsu Okur, Besma Seiba rol alıyor. Tuluğ Tırpan’ın müziklerini bestelediği oyunun şarkı sözleri Sezen Aksu’ya, sahne ve kostüm tasarımı Gamze Kuş’a, ışık tasarımı ise Cem Yılmazer’e ait.
Oyunun sahnelenme sürecini Biliş’e, Türk tiyatro tarihinde önemli bir yeri olan Afife Jale’nin hayatından kesitlerin anlatıldığı bir oyunda rol almanın nasıl bir süreç olduğunu ise oyunculara sorduk.
‘VAR OLMAYI SEÇMİŞ RUH’
Afife Jale gibi toplumda çok önemli bir yere sahip bir karakteri sahnede anlatmak çok güzel bir seçim ama aynı zamanda çok riskli, ince bir çizgi. Siz sahneleme aşamasında neye dikkat ettiniz, hangi bölümlerde zorlandınız?
Serdar Biliş: Bu uzun yolculuğun daha en başında bunun “Afife olmak” ile ilgili bir hikâye olması konusunda nettik. Var olan bilgiler ışığında detaylı bir biyografik çalışmanın yapılamayacağı gerçeği bir yana, bu yolun Afife’nin gencecik bir kadın olarak başardığı şeyden çok, trajik sonuna odaklanma riski de vardı. Halbuki biz onun diyonizyak enerjisini ve yılmaz varoluşunu kutlamak ve ondan aldığımız ilhamı tiyatro salonunu dolduran insanlara yaymak istedik. O yok olmayı değil var olmayı seçmiş bir ruh ve aşkla bağlandığı tiyatro sahnesi de elbette oyunun orta yerinde olmalıydı. Ve elbette tiyatro sahnesinin o dönemki ustalarını selamlamamak olmazdı, ki maalesef bizler o Ermeni ustaların isimlerini bilmiyor, hatırlamıyor ve yaşatamıyoruz. Hepsine buradan da selam göndermiş olalım. Baş döndürücü bir dönem, Cihan Harbi, işgal altında bir İstanbul, istiklâl ülküleri, kıpır kıpır payitaht sokakları. Bütün bu tarihsel ve sosyolojik arka plan, hikâyeye zenginlik kılan ve derinleştiren unsurlar.
TİYATRONUN CANLILIĞI
Afife Jale için neden Demet Evgar?
Demet çok çalışkan, inanılmaz disiplinli ve tüm benliğini rolüne akıtan eşsiz bir oyuncu. Biz sürecin başından beri aramızda bir “kuş dili” tutturduk. (Gülüyor) Yani kalp kalbe denk geldi diyelim.
Oyunun sahnelenme ve hazırlık sürecinden bahseder misiniz?
Tiyatro bir ekip işi. Bir ressam gibi, bir romancı gibi köşenize çekilip yapabildiğiniz bir şey değil, ki ben bazan ah keşke diyorum. (Gülüyor). Tabii şaka bir yana, hikâyenin başına toplanmış onca yaratıcı enerjiyi bir potada eritmek de işte yönetmenin işi. Ama tiyatronun büyüsü o ekiptir. Bir minik an sahnede su gibi aksın diye saatlerce prova edilir, hesaplar yapılır, çözümler bulunur. Bu zahmetli çalışmanın manevi kaynağı deliliğimiz maddi kaynağı ise genellikle ikna, ikna ve yine ikna üzerine kurulu.
Tiyatro doğuşundan itibaren multidisipliner bir yapı aslına bakarsanız. Müzik, dans ve söz hep iç içe olmuş. Daha antik Yunan sahnesinde o dönemki teknoloji ile Tanrıları oynayan oyuncular yukarıdan indirilirmiş. Elektirik ile beraber karanlıklar ve aydınlıklar kontrol altına alınmaya başlanmış. Eskiden görünür olmak için büyük maskeler takılırken şimdi yakın lenslerle detayları seyirciye gösterebiliyoruz.
Bütün bunlar olurken değişmeyen tek şey tiyatronun canlı oluşu, icracının ve seyredenin aynı havayı soluması.
YALNIZ BİR KIZ ÇOCUĞU!
Afife Jale’nin hayatının bir parçasında yer alıyorsunuz sahnede. Bu keyifli ve heyecan verici bir süreç olmalı sizin için. Canlandırdığınız karakter için neler söylemek istersiniz?
Demet Evgar: Afife bir isyandır, ona çizilen sınırların ötesine geçen, kalbinde yatanın peşine düşen, ona biçilene değil onun olana yürüyen yalnız bir kız çocuğudur Afife.
Necip Memili: Kesinlikle bu süreç benim için çok güzel ve heyecan verici. Eğer bu projede yer almasaydım iyi anlamda kıskanacağım bir iş olurdu. Bu projede “iyi ki varım” diyorum. Canlandırdığım karakterler için bir şey söylemeyeceğim. Seyretmenizi tavsiye ediyorum. Ben karakterlerimi canlandırırken sahnede keyif alıyorum, seyircinin de keyif aldığını düşünüyorum.
Tilbe Saran: Kınar hanımı tanıdıkça çok sevdim. Osmanlı toprağında yetişmiş bu çok çalışkan ve vefalı tiyatrocu hanım, çok sevdiği eşini evlendikten hemen sonra, biricik evladını da işgal İstanbul’unun zorlu şartlarında kaybetmiş acısını kalbine gömüp tüm hayatını tiyatroya vakfetmiş. Hakkında yazılanlardan mesleğine titizlikle yaklaştığını, doğru düzgün akademik bir öğrenim alamadığı halde elinden kitap düşürmediğini anlıyoruz. İstisnasız herkesin Kınar Hanım diye andığı bu oyuncuya belli ki tiyatro camiası hep saygı duymuş. İmparatorluğun son yıllarını ve Cumhuriyetin en heyecanlı zamanlarının tanığı olmuş, kumpanyalarda başladığı sahne hayatını Darülbedai’de sona erdirmiş. Elli yıl boyunca bu topraklarda sahnede kalmış. Eminim sofrasında oturmak çok keyifli olurdu, oyunda söylediğim gibi “Toprağı hafif olsun”.
İdil Sivritepe:
Atılgan Gümüş: Zamanının çok ötesinde marjinal olduğu kadar sözü dürüst bir sahne devrimcisi.
Bedir Bedir: Evet, ilk prova gününden beri çok özel bir projede olduğumu hissediyorum. Bütün ekiple gerçekten de yıllardır bir arada olan bir kumpanya gibi derin bir bağ oluştu aramızda.
Civanyan bu kumpanyanın tatlı sert, eğlenceli yeri geldiği zaman arkadaşça bazen yönetici ciddiyetinde olan, renkli bir parçası. Hem Mınakyan’a olan hayranlığı ve aşkı hem sahne üstünde olma hayalleri ile yıllarını bu kumpanyada geçirmiş bir emektar aynı zamanda. Benim en sevdiğim halleri; ekibi hizaya getirme çabaları, aksilikleri halletme gayesi, Mınakyan’ın yorulmaması için verdiği çaba ve panik tavırları.